3.04.2011

İki Erik Tanesi..!




bir düştü gördüğümüz en güzelinden,

ve bir kış türküsü,

acımadı, uyandırdı bizi aniden…

gözlerini düşünüyorum bu gece. bu gece bana neler yaptığını düşünüyorum eşsiz gözlerinin.

içimi eriten bakışlarını düşlüyorum şimdi.

ne de mutlu bir hikâye uydurmuştuk ikimize. bizim için biçilmiş kaftandı bu aşk, giydik üstümüze.

meğer modası geçmiş giysilerimizin.

meğer modası geçmiş kokularımızın, tenimizin.

[oysa ben her daim tapabilirdim boynundaki ekşi vişne kokusuna]

her daim içime çekebilirdim. nefes alıp verme eylemimi sonlandırmaya dahi hazırdım içimde kalasın diye.

oysa ne de çok istemiştim ikimiz adına ümitle bakabilsin gözlerin diye.

meğer aşkı yaşarken ağıtını yakmak gerekiyormuş. meğer ne çok sevdiğinin bilincine beraberken varmak gerekiyormuş…

yosunlu denizlerden çıkardığım, tek tek öpüp güneş doğmadan boşluğuna yerleştirdiğim o iki koca kahverengi erik taneleri…

gözlerin…



sabah gülümsediğinde dudağının kenarında bir –seni seviyorum- asılı iken, ne mutlu ederdi beni bakışların… okyanuslarda kaybolmuş kadar mutlu olurdum…

oysa şimdi kaybolmuş bir haz yaşatmıyor bana. şuan nefret ediyorum öpüşmekten.

gece oluyor pencerede… seviyorum üstelik gece oluşunu. gün doğarken ağır ağır göğsümün üstünden neşterle kesip atıyorum seni. her gün biraz daha. her gün biraz daha umutla. çünkü biliyorum ki mutluluğa dönüş için acıyı hakkıyla çekmek gerek…

nefes alışlarım yavaşlıyor bu küçük bayat şarap koka odada. gözlerim bir bıçağın yansımasında… ölüme sesleniyorum senin için… gözlerini çalıp getirse bana şimdi bir akbaba… ve avucumda gözlerinle kapasam gözlerimi… büyük terk edişten önce görebilsem dünyamın tek gerçeğini…

oysa şimdi elimde bir fotoğraf. sabit bakışların. ara sıra doluyor gözlerin. ya da ben ağladığım için bulanık görüyorum. ama hissediyorum, acını kederini… bir zamandan sonra ölüyor gözlerin ve avucumda sıkıyorum resmi sıyırıp atarken göğsümdeki izini… ve tekrar iman etmek iki koca kahverengi erik tanelerine. güneşin bir sonraki doğuşuna kadar…

ve son söylemek istediğim, hiç bir şey koymadı bana, bunca yaşanandan sonra aramızda sadece boşluk olduğunu anlamak kadar…

beni neden seviyorsun ki böyle? aramızda ne var demiştin ya.

boşluk var…

sadece gözlerinle dolabilen bir boşluk…

sadece ekşi vişne kokusuyla dolabilen bir boşluk…

sadece acımla dolan bir boşluk…

ve tüm sular dinginleştiğinde, her yerin güneşi doğduğunda ve bir bebek sabahın ilk ışıklarında ağladığında, hatırımda kalan tek şey gözlerin dudağımın kenarında asılı kalan bir sigarayla.

iki koca kahverengi erik taneleri…

Hiç yorum yok: